Vietnam’da Gezilecek Yerler

Halong Bay

Vietnam-Kamboçya turumuzda Vietnam\’ın iki büyük şehrini gezme fırsatı bulduk: Ho Chi Minh ve Hanoi.

Ho Chi Minh şehri adını Vietnam’ın en önemli liderinden almış, Vietnam’a komünizmi getiren lider. Rehberimizin söylediğine göre istisnasız tüm halk tarafından da sevilip sayılan bir lidermiş. Saygı kısmına zaten Hanoi’deki mozalesini ziyaret ettiğimizde tanık olduk.

Ho Chi Minh’e indiğimizde akşam olmuş, hava kararmıştı. Havalimanından çıkar çıkmaz disko topu gibi renkli bir otobüse atlayıp ilerlerken rehberimizin Vietnam hakkında anlattıkları bizi şaşırtmaya başlamıştı. % 2 işsizlik oranı, ihracatın ithalattan fazla olması, kalabalık nüfusu vb. özellikleriyle kafamda oluşan imgeden farklı bir ülkenin beni beklediğini anlamıştım. Otobüs camından dışarıyı seyrederken yanımızdan vızır vızır geçen motosikletlerdeki kadınların topuklu ayakkabıları ve şıklıklarının yanında erkeklerin paspallığı gözüme takıldı.

Ngon Villa

Otele gitmeden önce karnımızı doyurmak için Ngon Villa isimli bir restorana gittik, oldukça şık bir mekandı. Yediğimiz en lezzetli yerel yemekler buradaydı sanıyorum, özellikle acı tatlı sosla marine edilmiş et oldukça lezzetliydi. Yerel birası Saigon’u da ilk burada tattık, ben biradan çok anlamadığımdan yorum yapmak istemem ama herkes beğendi sanıyorum:)

Ertesi gün bizi bol yağmurlu bir hava karşıladı. Cu Chi Tünellerine doğru giderken çoğunlukla yer altında olacağımız kanısındaydım, meğersem açık alanmış. Bu tüneller gerillaların savaşı kazanmalarını sağlayan tüneller. İşkence çeşitlerini, giydikleri kıyafetleri, kullandıkları daracık tünelleri, tünellerin haritasını ve bu tünelleri saklama taktiklerini görüyorsunuz.

Mekong Deltası

Tünellerden sonraki durağımız Mekong Deltası. Burada kanallar arasında gezmeden önce 20’şer kişilik teknelerle yemek yiyeceğimiz alana gidiyoruz. Su çamur rengi, etrafta turist teknelerinden başka pek bir şey yok. Yemek yiyeceğimiz restoran yeşillikler içinde bir yer. Burada diğer yerlerden farklı olarak fil balığı ve adeta abajura benzeyen pirinçten yapılmış bir lavaş yiyoruz. Sonra da hediyelik olarak bolca aldığımız hindistan cevizi şekerlerinin üretim ve satış yerine gidiyoruz. Bu turda sanıyorum en çok yaptığımız şeylerden biri bir şeyler tatmak; adeta gurme tur:) Yerel kadınların söylediği şarkılarla düzenlenen müzik şölenimizden (!) sonra nihayet sıra kanallara geliyor. Hani o yerel şapkaları takıp kanallar arasında fotoğraf çektirenler var ya, işte bunlar hep burada ama biz şapka falan almadık. Sona kalıp rehberimizle atlıyoruz en fazla 4 kişilik olan bu küçük kayıklara, kürekçimiz kadın. Her turistik yerde olduğu gibi burada da bir bahşiş beklentisi almış başını yürümüş, hatta birbirlerinin yanından geçerken aldıkları bahşişleri gösterip hava atıyorlar. Belki de ilk geldiğim yer burası olsaydı daha ilginç gelebilirdi ama sanıyorum Tayland\’daki Yüzen Market’i daha değişik bulmuştum.

Gece durağımız da bir AVM’nin 52. katındaki Eon Heli Bar. Işıklar altında Ho Chi Minh manzarası çok bir şey ifade etmese de burası, belki de şansımız yaver gittiğinden, keyifle canlı müzik dinleyip bir şeyler yudumladığımız yerlerden oldu. Loş ışıklar, romantik şarkılar eşliğinde çiftler için de oldukça keyifli bir mekan olabilir. Yine bu civarda Opera Binası’nın gece ışıklandırılmış halini görmenizi de tavsiye ederiz. Bir de yine çok yakınlarda her katında ayrı bir kafenin olduğu bina da bu bölgede, Ho Chi Minh ile ilgili birçok fotoğrafta bu binayı görmeniz mümkün. Biz kafelerden birinde oturamadık ama içimizde kaldı; bir dahaki sefere umarız gidebiliriz.

Opera Binası

Sonraki gün durağımız ise şehir merkezi. Merkezde yer alan Independence Palace, Savaş Müzesi, Notre Dame Katedrali ve katedral karşısındaki postane. Savaş Müzesi bizi mahvetti, müzede fotoğraf çekecek halimiz kalmamıştı; özellikle “portakal gazının” Vietnamlılar üzerinde nesiller boyu süren zararı insanı derinden etkiliyor. Kesinlikle görülmesi gereken yerlerden.

Independence Palace

Postanede de farklı ülke isimlerinin yer aldığı telefon kulübeleri özellikle fotoğraf çekmek için ideal. İçerde hediyelik eşyaların satıldığı dükkanlar da mevcut. Ayrıca belki taa Vietnam’dan sevdiceklerinize kartpostal atmak istersiniz, kimbilir:)

Ho Chi Minh’deki son yemeğimizse Hard Rock Cafe’de. Evet bizim de ilk tepkimiz ne alakası var şimdi oldu ama aslında her gün yerel yemekleri yemekten sıkılınca biraz farklılık iyi geliyor.

Ho Chi Mihn Mozalesi

Ho Chi Minh sonrası Vietnam’a bir süre ara verip Kamboçya\’ya geçiyoruz. Kamboçya’ya ayrı bir yazıda yer vereceğim. Vietnam’daki bir diğer durağımız ise Hanoi. İlk durağımız yazımın başında da bahsettiğim Ho Chi Minh’in Mozalesi. Girerken kolsuz ve kısa şortlara izin verilmiyor, gezerken gülümsemeniz hoş karşılanmıyor. “Saygı”, “korku”, “hiyerarşi”, “güç” kavramlarını uzun uzun tartıştığımız bir ziyaret.

Sonraki durağımız Edebiyat Tapınağı. İçinde kaplumbağa heykelleri üzerinde öğrencilerin tez konuları yazılıymış. Buradan sonra yemek için Khai’s Brothers isimli açık büfe seçeneklerin bulunduğu restorana geçiyoruz, ambiyansı fena değil ancak yemeklerin tatları için çok başarılı diyemeyeceğim.

Hanoi

Hanoi’de kendi başımıza gezmek için zamanımız bol, istikamet tren yolu geçen sokaklar… Sokaklar diyorum çünkü tren yolu oldukça uzun ve birkaç farklı sokak tren yolunun iki yanında kafeler olacak şekilde dizayn edilmiş. Ayrıca duvarlarda farklı farklı duvar resimleri var. Trenlerin geçiş saatleri belli. Öyle çok sık geçmiyor, geçeceği zamana yakın kafeler daha da hareketleniyor. Sonra bir bakmışsınız sizi oturduğunuz yerden kaldırıp sandalyenizi biraz geriye alıyorlar ve buna rağmen tren adeta dibinizden geçiyor. Biraz ürkütücü de olmuyor değil. Burada biz Railway Cafe’de oturduk ancak birçok tarz kafede yola bakan yer kalmamıştı; tren geçmeden 1 saat önce oturmaya karar verirseniz yer bulabilirsiniz sanıyorum. Burada bir de Türk bir çiftle karşılaştık, uzun zamandır yoldaymışlar. Gezgin insanlarla karşılaşmaların ve kendi dilinde muhabbetlerin verdiği kısa bir keyif anı 🙂

Bu arada Hanoi’de yürüyerek gezecekseniz, ölmemek için çaba göstermeniz ve küfretmemek için de aşırı terbiyeli olmanız gerekiyor. Trafik kuralları yok, hem de hiç. Işık süs için konulmuş, Türkiye’de trafik kurallarına uyulmadığını düşünüyorsanız bir de Vietnam’ı görün derim.

Tren yoluna gitmeden önce de otelimize çok yakın olan iki taraflı kitapçıların bulunduğu bir sokağa uğruyoruz, Melia Otelin hemen yanında bu sokak. Tabi bize uygun bir kitap bakmaya yeltenmiyoruz bile. Yakınlardaysanız uğrayın derim ancak özellikle gelmenizi gerektirecek bir yanı yok.

St Joseph Cathedral

Tren yolundan dönerken parkta spor yapanlara katılıyoruz, yol arkadaşım Semiha bu anı bekliyormuşçasına adeta onlardan biri gibi başlıyor spora. Sonrasında alışveriş sokaklarına dalıp butiklerde kayboluyoruz, değişik tarzlarda kıyafetler var ama fiyatlar çok da uygun değil. St. Joseph’s Katedrali gece ışıklandırılmasıyla müthiş görünüyor ve kadrajımıza giriyor. Bu kadar gezmenin üstüne bir içkiyi hak ettik, önce rehberimizin önerdiği Sofitel Legend Metropole Otelin barına gidelim diyoruz ama içeri girdiğimizde biraz fazla kasıntı geldiğinden vazgeçiyoruz. Fiyatları da çok uygun olmasa gerek. Bu otel yakınlarında Mayfaire Lounge’ı dışardan beğenip şans veriyoruz. Ortam loş, içkilerimizi ısmarlayınca bir de ne görelim yan masada içkisiyle çekirdek çitleyen Vietnamlılar. Bizim neyimiz eksik, hemen çekirdeklerimizi söyleyip margarita ve çekirdeği aynı masada buluşturduk. Gecenin sonuna doğru DJ de gelince derin sohbetlerin üstüne dans da eklendi.

Halong Bay

Hanoi’de ikinci günümüzde rotamız Halong Bay. Uzunca bir otobüs yolculuğu sonrası tekne yolculuğumuz da başlıyor. Bir süre atıştıran yağmur bu harika doğa oluşumunun tadını tam anlamıyla çıkarmamızı engellese de ilerleyen saatlerde havanın yükselmesiyle teknenin üst ve açık kısmına çıkıp sakinliğin ve huzurun kelime anlamlarını yeniden keşfediyoruz. Halong Bay’da tekneden tek indiğimiz yer Dau Go Mağarası. Mağaraya çıkarken harika manzara fotoğrafı çekebileceğiniz yerlerin yanı sıra mağaranın içi de tam fotoğraflık. Oldukça büyük ve romantik bir biçimde ışıklandırılmış bu mağarada turdan bir arkadaşımızın da tansiyonu düşüp baygınlık geçirmesi biraz moralimizi bozsa da gezideki doktorlarımızın da tavsiyeleriyle arkadaşımızın daha iyi hissetmesiyle çabuk toparlıyoruz. Tüm günümüzü geçirdiğimiz bu turkuaz suları uzaktan seyretmek yerine içinde olsaydık keşke diye de iç geçirmedik değil ama maalesef mevsimi değilmiş:(

Dau Go Mağarası

Halong Bay dönüşünde kültür inciliği yapılan bir mağazaya uğruyoruz, burada inci satışının yanı sıra inciden yapılan kremler de var. Gündüz kremini kullanıyorum ve nemlendirici özelliğinden oldukça memnunum.

Otele döndüğümüzde saat 9 olmuş; otelin çok yakınındaki Orick Cafe’de kendimizi buluyoruz. Hayaller otelin yakınlarındaki Beer Garden hayatlar Orick Cafe. Neyseki terastaki ışıklandırması çok tatlı ve bira ile çekirdek var:)

Ertesi gün ise tamamen serbestiz. Sağanak yağmur sonunda bastırıyor, biz de bu yağmurda fotoğraflarını görüp beğendiğimiz Le Fleur Tea & Dessert Cafe’yi arıyoruz. Dükkanların arasında zar zor bulduk ama bulduğumuza da sevindik. İçerisi çiçeklerle donatılmış, Hanoi sokaklarıyla alakası yok. Üstelik bir modelle çekim yapılıyor, hemen onların kat kat tatlı tabağıyla çekilmek istiyoruz; modelle de kısa bir sohbet. Türkiye’den olduğumuzu duyunca şaşırıyorlar. Bir de bebişleriyle gelen iki kadın vari, bebişlerden biri aşırı tatlı; neyseki ilgi gösterince, konuşunca garipsemiyorlar. Kafede tatlılar çok güzel sunulsa da bizim tercih ettiğimiz Bonsai Tree’nin tadı maalesef o kadar başarılı değildi. Coconut Coffee’yi de fazla tatlı olması dışında sevdim. Haftasonu merkezdeki sokaklar trafiğe kapalı.

Sıra geldi sıkı pazarlıklı alışverişlere. Kanken ve North Face markalarının sahtelerinin satıldığı mağazalarda siftaha da denk gelirseniz öyle sıkı pazarlıklar oluyor ki sormayın. Söylenen fiyatın yarısından da azına almak mümkün.

Son olarak 1946’dan beri hizmet veren egg coffee’siyle meşhur Giang Cafe’ye gidiyoruz. Çok kalabalık, her milletten insan burada. Ben yumurta sevmem, kokusundan da hoşlanmam o yüzden arkadaşımdan tatmayı tercih ettim, iyi ki de öyle yapmışım. Benlik bir lezzet değildi. Yine de gelmişken tadın derim. Burada Vietnamlı gençlerle de fotoğraf çekildik, İngilizce de anlaşamadık ama ne olduğunu anlamasalar da bize katıldılar.

Haftasonu merkezdeki sokaklar trafiğe kapalı. Sokak dansları yapanlardan elektrikli arabalarda gezen çocuklara herkes yollarda. Ufacık kızların suratında bir dolu makyaj:( Bu biraz üzse de annesi fotoğraf çektirin kızlarımla diye gelince birden kendimi fotoğrafın içinde buldum; bir takım saçma durumlar.

Sineklerle ilgili birkaç uyarı almıştık giderken, tehlikeli bir durumla karşılaşmadık ama bazı noktalarda beni bir güzel yediler. O yüzden yanınıza en azından kolonya falan alırsanız iyi olur.

Son olarak havaalanında alkol fiyatları çok pahalı değil, uzuun yolculuğunuz öncesi uçağa binmeden bir kokteyl ya da birayla hazırlık yapabilirsiniz:)